|
|||
![]() |
İlk Çobanlığım | ||
Dr. Ramazan Canural | |||
İnsan için " ilklerin" önemi büyüktür. Okula ilk başlayış, "kalbe dolan o ilk bakış", meslekte ilk gün…
Ben de burada benim için bir "ilk" ten bahsedeceğim: İlk çobanlığım…
Evet… Evet…
Hayatın çok erken yaşlarında başlayıp, üniversiteyi bitirdiğim yıllara kadar zaman zaman yaptığım bir işti çobanlık.
Tabii bu, başkalarının davarını, sürüsünü gütme tarzındaki profesyonel bir çobanlık değildi. Bir çiftçi çocuğu olarak kendi öküzümüz, ineğimiz, danamız… Bunlarla ilgileniyordum.
O zamanlar bu sorunun çözülmesi de bir çok aile için önemliydi. Çünkü bu iş her zaman bir kişinin bütün gününü alırdı. Ailenin ilk çocuğu ve tek oğlu olduğum için bu iş bana kalmıştı.
Uzaktan bir akrabamız vardı o yıllar…
Allah rahmet eylesin, sonradan öldü. Fevzi Dayı derdik. Babamı adıyla çağırır, anama da abla derdi. Demek ki yaş olarak onların akranı olmalıydı. Hiç evlenmemişti.
Fevzi Dayının tüm ömrü boyunca bilip yaptığı tek bir iş vardı. Sayıca biraz fazla olan evlerindeki hayvanları otlatmak…
Yani bir çeşit amatör çobanlık. Etrafına zararı olmayan hafif bir deliliği, yani sizin anlayacağınız saflığı da vardı bu adamcağızın…
Meselâ bir gün pantolonunu seccade yerine kullanarak ama başkaları gibi kıbleye değil de, batıya doğru dönmüş bir durumda "namaz kıldığını" gördüğüm zaman çok şaşırdığımı hatırlıyorum.
Hiç unutmam daha okula başlamamıştım. Demek ki altı yaşında filanmışım…
Bir gün annem " yarın inek ve öküzleri gütmeye gideceksin," dedi. Ben bunun nasıl olacağını merak ederken sözlerine devam etti:
"Merak etme, ben Fevzi Dayınla konuştum, onunla beraber gideceksiniz, sığırlarla başa çıkamazsan o sana yardım eder."
Ertesi gün dört- beş benim, yedi-sekiz Fevzi Dayının olmak üzere bir düzine hayvanla sabah erkenden yola çıktık. İlçemize yedi - sekiz kilometre uzaklıktaki Guren denilen bir yerde onları otlatacaktık.
O küçücük ve zayıf bacaklarımla yaya olarak bu mesafeyi kat etmem zordu belki ama, yapacak bir şey de yoktu ve başa gelen çekilirdi.
Ağır çekim, aheste aheste yürüyerek, kuşluk vakti oraya vardık. Ama ben de bitmiştim!
Bir gün önce iyi bir yağmur yağmıştı ve yollar balçık çamurdu. O gün ise gökyüzünde çok güzel bir güneş çıkmış, tepemizden bizi adeta yakıyordu. Dilim damağım susuzluktan kurumuştu.
Gurene varır varmaz hemen içecek bir su aramış ama bulamamıştık.
Etrafta hiçbir çeşme de göze çarpmıyordu. Ya susuzluktan ölecektim, ya da en yapmamam gereken şeyi yapmak zorundaydım! Guren deresine dünden beri iyi bir sel gelmiş olmalı ki, derede yarısı toprak olan irin gibi bulanık bir su akıyordu.
Hem de gürül gürül!
Fevzi Dayıya bile sormadan hemen derenin kenarına yüzükoyun yattım ve bu sudan kana kana bir içtim…
Bir daha içtim…
Ohhh be! Kendime gelmiştim…
Hani çevremizden sık sık bir lâf duyarız ya; Allah kimseyi açlıkla, susuzlukla imtihan etmesin diye…
İlk çobanlık öyküm de, işte böyle bir susuzluk "imtihanıyla" başlamıştı sevgili dostlar…
|
|||
Etiketler: İlk, Çobanlığım, |
|